16 Ekim 2010 Cumartesi

Rakı Balık Ayvalık

 Aslında bu sefer bahsedeceğim şey yanızca rakı balık olacaktı fakat  hem Cunda'da gittiğim her hediyelik eşya satan yerin kendisini Rakı Balık Ayvalık konseptine adamış olması hem de yanına Ayvalık koymayınca sanki rakı balık öksüz oluyormuş gibi düşündüğümden başlığıma bunu da eklemek istedim.
  Benim hayatıma ilk giren içkidir rakı. Babam pek severdi, çocukluğun meraklı bakışlarıyla babamın rakı içişini izlerdim her defasında. Bir akşam babam gitti mutfaktan bir çay bardağı aldı, az bir şey rakı, üstüne de onun iki katı kadar su koydu. Al dedi tadına bak. Tamam, yabancılardan şeker almayacağım diye çok öğütlemişlerdi beni ama babamdan içki içmeyeceğim konusunda kimsenin tek bir lafı olmamıştı, ona rağmen babamın elinden o çay bardağını alırken sanki bir yabancıdan şeker alıyormuşum gibi hissettim kendimi. Hayatımın ilk içkisinin ilk yudumu... İçki sevmemek iyi çocuk olmaktı, ben de ''Iyy'' yapmıştım ilk yudumu aldığımda, sevip sevmediğime karar veremeyecek kadar küçüktüm henüz. Ondan sonra rakıyla olan tek bağlantımız babamın rakısının yanına beyaz peynir, kavun ya da annemin hazırladığı mezeleri tabağa koyup getirmekti. O kadar.Ne tam sevmiştim ne de nefret edebilmiştim.
   Hep merak etmiştim neden su eklerdi babam bu içkiye, sek içen neden bu kadar az diye, geçenlerde öğrendim onu da, rakının su katılıp içileceğini ve tam tersini savunan 2 taraf var, ikisi de rakı içme geleneğinin böyle olduğunu söylüyor. Tam olarak hangisinin doğru olduğunu bilemeyeceğim ama Murat Belge'nin de söylediği gibi '' Rakı kişilikli bir içkidir'' O yüzden ben böyle seviyorum diye su katıp içenler (veya tam tersi) rakının anlamını tam olarak anlayamamış olanlardır. Yine rakı bardağı diye bildiğimiz o uzun ince bardaklar aslında kültürümüzdeki değişimin bir parçası. Asıl rakı bardakları, ayak kısmı kısa ve oldukça ince bir gövdesi olan kadehlerdi fakat rakıya buz atma geleneğiyle birlikte bu bardaklarda değişerek bildiğimiz ''Rakı bardağı''na geçildi. Ben de hep ''Rakı Bardağına'' doldurdum babamın rakılarını.
  Çok anısı vardır ben de rakı balığın. Hele yaz akşamları, babam azcık çakırkeyif olmayagörsün. Üç saat dört saat hiç konuşmadan (Ya da en fazla bikaç cümle ederek) babamı dinlediğimi bilirim. Mantıksız konuşmazdı hiç rakıyla haşır neşir olduğunda, şuan bile işime çok yarayan şeyler söylemiştir zamanında. İnsan büyüdükçe duygusuzlaşıyor diye düşünürdüm. Bu bile bir istisna aslında, özlüyorum babamın bana rakı sofrasında anlattıklarını, sabahlamalarımızı.. Tabii değiştiremiyor tabakta kızarmış yatan balık benim babamla olan ilişkimi, bu yüzden bir masada rakı balığı bir arada görüp hele de dertleşen bir baba-kız rastlarsam hep kafamı çeviririm. Su koydukça beyazlayan rakı gibi benim suratımda bembeyaz kesilir ve yoluma devam ederim ...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder