27 Nisan 2011 Çarşamba

Dondurmam Kaymak

                                   Dondurma konusunda kendimden geçmiş durumdayım dostlarım.

 Rüyamda bile, çocuğun birinin boğazına bıçak dayayıp, ''Bana dondurma almazsan boğazını keserim'' dediğimi biliyorum son zamanlarda. Bunda diyette olmamın ve yiyeceğim en az kalorili tatlının dondurma olmasının payı da yadsınamaz tabii.

Peki, hepsinde olduğu gibi ben yine bu şeyin nereden nasıl geldiğini merak ettim.
 Temel olarak sıcak yaz günlerinde soğuk bir şeyler yiyip içme isteğiyle birlikte insanlarımız, bulundukları kentin yüksek dağlarında her daim var olan temiz karları yemesiyle başlamış canım dondurmamın serüveni. Sonradan bu karların üzerine pekmez, reçel şeker dökerek yemeye başlamışlar ve günümüz dondurmasına ilk adım da böylece atılmış.


Yine Çinliler
Evet dostlarım, her haltı yapan Çinli dostlarımız, bundan da geri kalmayarak, bildiğimiz ilk dondurmayı üretmişler. Dondurma konusunda, Çin'den Avrupa'ya uzanan yolun, Arap yarımadası üzerinden Sicilya'ya gittiğini ve İtalya'nın dondurma geleneğini Marco Polo'ya değil, buzlu şerbetlerini bu ülkeye getiren Araplara borçlu olduğunu iddia edenler var. Ancak temelde Marco Polo'nun bu görevi, başarıyla yerini getirdiğini söylemek mümkün.

Ardından Floransalı bir asilzade olan ( Catherine de Medici) Fransa Kralı II Henri ile evlendiğinde, kendi damak tadını aşçıları sayesinde ilk olarak Fransa'ya taşımış, oradan da bütün dünyaya yayılmasını sağlamış.

İyi ki de sağlamış canım Ketrin <3
Sen olmasaydın ben ne yapardım .

Laf Salatası

Selamlar efendim,
 Diyette olmam sebebiyle bu postum şu sıralar beni en çok ilgilendiren bir tat ile alakalı olacaktır.
Salatalar
Öncelikle nereden geldiği, ilk kimlerin yaptığı konusunda bir şeyler söylemek isterim. Bu konuda baya bir kitap karıştırdım ve sonuç olarak genelde 2 söylentinin olduğunu gördüm. İlk salatanın Fransa'da mı yoksa İtalya'da yapıldığı konusunda henüz kesin bir sonuca varılamamış. Ama çelişki olmayan bir şey var ki o da salatanın isminin nereden geldiği. İlk salatalar basit malzemeler ve bol tuzla yapıldığı için Latince tuzlanmış anlamına gelen ''Salad'' ismi uygun görülmüş bizim diyet listelerinin şahına. Yine o hepimizin bildiği ve ve Jül Sezar'la bir alakası vardır herhalde   diye düşündüğümüz ''Sezar Salata'' da aslında zannettiğimiz gibi değil. Ceaser Cardini isimli Meksikalı bir restoran sahibinin artık malzemeleri değerlendirmek için ortaya çıkardığı bir çeşit. Ya da bizim ''İtalyan Salatası'' dediğimiz, mayonezli salamlı salatadan sevgili İtalyanların haberi ile yok. Ve yine İtalyan çıkışlı bildiğimiz ''Makarna Salatası'' da aslında Amerikalıların bir icadı.
Salatayı salata yapan bir başka şeyse bana kalırsa nar ekşisi. Biberona falan koyup verin, içeyim, öyle seviyorum. Yok tamam abarttım ama çok güzel yani. Şu diyet zamanı salatayı yenilebilir kılan nadide soslardan diyebiliriz.Aslına bakarsak biz Türklerin limon yağ tuz üçlemesine benim hiç sevmediğim -dürüst olucam nefret ettiğim- sirkeyi de eklemek mümkün. Ve bu konuda da Fransız kardeşlerimizin bir sözü geliyor hemen aklıma ''Zeytinyağını cömert, sirkeyi cimri, tuzunu da bilge biri koymalı salatanın''
( Ee limon nerede diye çok düşündüm dostlarım zamanında, yormayın kendinizi)
Salatanın ana malzemesinden bahsedelim biraz da. Kıvırcık, marul, göbek salata en yaygın olanları ülkemizde. Bir de şu son zamanlarda popülerleşen ''Lolorosso'' var tabi.

Bizim dilimize göbek salata olarak geçmiş olan , Kaliforniya kökenli bu salatanın asıl ismi ise Iceberg.

Bir de roka var- ki ben hiç sevmem- onu da coğrafya sebebiyle Türkiye, Yunanistan ve İtalya dışında pek bilen yok.


Aslına bakarsak evrensel yemek mitolojisinde salata ''dişi'' sayılır. Rengi beyazın ve yeşilin karışımı- özde- taze, dantelimsi, kibar ve nazik. Kırmızı yerine beyaz şarabı çağrıştırır.

Salataya eklenebilecek alternatif bir çok şey vardır aslında. Yanında sunduğunuz yemeğe göre sarımsak eklenebilir ve bu gerçekten salatanın bir yardımcı yemek olmaktan çıkmasını sağlayabilir. Ya da maydonoz ve dereotu da salatayı şenlendirebilecek güzel bir seçim olabilir.


Bir de ''Her boka maydonoz olmak'' diye bir deyim vardır ki , bizim her yemeği süslemek için kullandığımız yegane bitki maydonozun, sosyal yaşamdaki karşılığı daha net verilemezdi kanımca.

Annem her akşam yemekte ''Kızım salata da ye'' derdi ben küçükken ve salatanın en lezzetli yerinin sonda kalan o bütün tatların yağ, limon ve tuzla birleştiği yer olduğunu iddia ederdi. Evet kabul etmeliyim ki gerçekten de sonu en güzel yeri oluyor hep salatanın, tabii ki suyunu doğru düzgün süzdüyseniz sebzelerinizin ve dipte kalan sadece sos ve sebzelerinizin tadı olduysa.
Annem artık ''Kızım salataya da uzan'' demiyor. Mutasyona uğradık. Artık ''Kızım bir tek salatayla olmaz, şu kurufasülyeden de al azcık'' diyor.
Bense salata yedikçe hambuger ve patates kızartmalarını lapur lupur götürdüğüm günleri yad ederek ''Ne zorun vardı o kadar yiyecek? '' diye kendi kendime sayıklayıp duruyorum.

Saygılar efendim

3 Nisan 2011 Pazar

Çikolata üzerine

        Çikolata sarılmak gibidir benim gözümde, en ihtiyacın olduğunda nasıl alır içindeki endişeyi korkuyu içten bir sarılma, çikolata da öyle etkili işte . Hangimizin aklına gelmez ki en moralimizin bozuk olduğu zamanda alıp Nutella kavanozunu, en depresif şarkıyla yatağa gömülmek. En can dostun o an telefonda seni teselli etmeye çalışan arkadaşın değil de çikolata olur bi anda. Yargılamaz seni, sadece mutlu etmeye odaklanır. Sormaz sen hüngür hüngür ağlarken ''Nooldu, hadi anlatsana'' diye. Kavanoza sarılıp uyumak istediğin bile olabilir...


Sarılmaksa bir insana verilebilecek en güzel hediyedir benim gözümde, içten  olduğu sürece...

Bu yüzden bu aralar sık sık sarılıyorum sevdiklerime, çünkü bir insana beden dilinizle, onu ne kadar sevdiğinizi belli edebilecek başka bir şey olduğuna inanmıyorum henüz.


Sevgiler