24 Ekim 2010 Pazar

İnsanın başına ne gelirse, fazla meraktan gelirmiş .

 Paella'yla ilgili yazımda bahsetmiştim deniz ürünlerine karşı olan hassasiyetimi... Fakat ben, yeni şeyler denemeye olan merakımdan ölecek olan ben, dedim ki ''Yani bunları yemekten kimse ölmedi, ben de yiyeceğim. '' İzmir'den en yakın arkadaşlarımdan biri geldi, O'nu ne zamandır götürmek istediğim bir yer vardı, sonunda kısmet oldu gittik oraya. Geçen seferlerde gittiğimizde hep heveslendiğim ama sonra cesaret edip de yiyemediğim ''Deniz ürünleri salatası ve makarnası''  çarptı gözüme yine menüde. Dedim Gülru'ya ''Hadi yiyelim. '' Gülru böyle şeylere pek meraklı, dediğime dünden razı ''Tamam'' dedi. Pek hevesliydim aslında fakat deli gibi aç olduğumdan korkuyodum da yani ''Ya beğenmezsem '' diye. Neyse siparişi verdik, geldi makarnalar. Kalamar, somon, karides, yengeç... Ben ki annemin hamsi tavalarıyla büyümüş, midye dolmayı bile 18 yaşında anca keşfedebilmiş olan insan, garipsedim başta önümdeki ilginç hayvanlarla dolu tabağı. Neyse başladık yemeye. Kötü değildi fakat çok güzel olduğunu da söyleyemeyeceğim, hele aç bir mideye hiç de iyi gitmiyor. Üç çatal aldım, dört çatal aldım dedim daha fazla yiyemeyeceğim ben bunu, zaten kremalı olduğu için pek bi ağır, midem altüst oldu yeminle.. Ee kaldım aç, naapıcam?! Bir de ilaç içmem gerekiyo ki saati bile geçmiş baya. Dedim ''Arkadaşlar siz azcık oturun, ben doğru düzgün birşeyler yiyip hemen gelicem'' , gittim mis gibi Kızılkayalar'da ıslak hamburgerlerimi yedim, ilacımı da içtim, rahata erdim. Yeni şeyler denemekten vazgeçecek miyim? Hayır tabii ki, o kadar şey denedim arada bir bu fiyasko çıktı (ki Gülru makarnaya bayıldı <3). Fakat bundan sonra sanırım deniz ürünleriyle olan tek alakam midye dolma yarışları, ton balıkları ve annemin hamsi tavaları olacak...

  Sevgiler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder