3 Ocak 2011 Pazartesi

Abla, gelirken fon kartonu almayı unutma .

Tamamen içimden gelenleri yazmak istedim bu sefer. Bilmiyorum bağlanır mı yemeğe ama umrumda değil. Şuan kulaklığımdaki müzik çok güzel. Regina Spektor- The Call. Bir de Hero var ki ... Etrafımdaki insanlar da öyle, bulunduğum yerden o kadar memnunum ki hayatımda ilk defa işten çıkmak için dakika saymıyorum. Burada mutluyum ben, herkes mutlu, çünkü çıkar olmadan da insanların sevilebileceğini öğrendim. Çıkar olmadan da sevilebildiğimi öğrendim desem daha doğru. Ve eğleniyorum burada, sürekli şarkı söyleyesim var bu aralar... Yürürken sesimin güzelliğine (!) rağmen bağıra bağıra şarkı söyleyebiliyorum. Kardeşimi seviyorum çünkü ona aşığım. Uyurken saatlerce onu izliyorum ve heyecanlanıyorum. Söz vermiştik birbirimize büyüyünce evlenmeyeceğiz kimseyle beraber yaşlanacağız diye. Beraber uyuyoruz. Beni sevdiğini o kadar derinden hissediyorum ki kardeşimin, sürekli sarılıp öpüyor mesela, bu öpmekten ve öpülmekten nefret eden birisi için çok özel bişiy. Sonra beni en kolay ağlatabilen düşünce; kardeşimin hayatımdan çıkması. Sabahları beni öperek uyandırıyor, böyle bir mutluluk var mı? Sonra sırdaşız. 10 yaşındaki biriyle sırdaş olmak mükemmel, dürüstçe söylüyor herşeyi. Beraber yaptığımız ödevlerim bile var. Heyecanlı ve hevesli. Beni hayata bu kadar bağlayan başka birşey olabilir mi diye düşünüyorum. Emir'e sarılıp ağlamak dünyanın en güzel şeyi . Çünkü o dünyanın en mükemmel çocuğu, sizi avutuyor. ''Abla nolur ağlama'' demesi bile daha fazla ağlamam için yeterli. Bu duyguyu biliyor musunuz?  Mutlu olmak çok mühim bişey, hayatımdaki herşeyden ve herkesten mutluyum. Okulumu, işimi, ailemi, sevgilimi herbişeyi seviyorum ama en çok kardeşimi seviyorum ve bu akşam benden profiterol istedi. O'na profiterol alacağım diye bile heyecanlanabiliyorum ...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder